CHP önderi Kemal Kılıçdaroğlu’nun ABD ziyaretinde yanında bulunan 6 gazetecinin atladığı haberi köşesine taşıyan Oray Eğin, müellif Ertuğrul Özkök’ü haklı çıkarttı. Özkök salı günkü yazısında İsmail Saymaz, Orhan Bursalı, İbrahim Kiras, Tülin Daloğlu, His Güvenç ve Hacer Foggo 6’lısına Oray Eğin’in haber atlatabileceğini belirtmişti.
“BENİ FARK ETMEDİLER BİLE”
Oray Eğin’in 6 gazeteciye atlattığı haberle ilgili yazısının ilgili kısmı şöyle:
“Gazetecilikte isim takmayı Emin Çölaşan’dan öğrendim. Keşke onun kadar tutturabilsem. The Jefferson isimli otelin lobisinde dün check-in yapan gazetecileri izlerken onları öteki karakterler üzere düşündüm. İsmail Saymaz’dan memnunu yok. Yeni devrin Yavuz Donat’ı olma rolünü çok benimsemiş, CHP sözcüsü Faik Öztrak’la kanka muhabbetini kısa bir telefon konuşmasıyla böldü: “Kılıçdaroğlu’ndan özel demeç aldım, çabucak girelim,” diye İstanbul’la konuşuyordu. Tıpkı Donat üzere Saymaz’ın bu haberi de ne özel ne demeç ne de haber, lakin her önder yanında bir Yavuz Donat ister. Cumhuriyet muharriri “Dr. Emmett Brown” ise artık “dede şakaları” (dad jokes) evresine gelmiş, heyete “Benim ardımdan bir işler çevirmişsiniz,” diye takılıyordu. Bir yanda Minnie Mouse, bir yanda saat 15:00’teki öğle yemeği randevusu yerine otelde biraz dinlenmeyi bekleyen, “Beyefendi’nin gelmesine daha çok var,” diyen tanımadığım birilerinin ortasında kendisine Clouseau demek istediğim ancak yeteri kadar tanımadığım için benzetmenin oturmasından telaş ettiğim Karar’ın yayın direktörü vardı. Odasının anahtarını aldı ve üst çekildi çabucak.
Bu isimler Grateful Dead’in sadık hayran kitlesi “deadhead”ler üzere Kılıçdaroğlu’nun bilhassa seçtiği ve ABD’ye getirdiği gazeteciler. O kadar memnun, gururlu, büyük bir muvaffakiyet elde etmiş üzere kibirli ve kendileriyle ilgililerdi ki 20 metrekarelik otel girişinde—lobi bile değil—beni fark etmediler bile. Tıpkı zafer sarhoşluğuyla seyahatin en kıymetli haberini de atladılar.
BİLETİNİ YAKTI OTOMOBİLLE YOLA ÇIKTI
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Salı sabahı Boston’da yaptığı bir görüşmeden sonra tarifeli uçakla başşehre gelmesi bekleniyordu. Lakin biletini yaktı ve arabayla yola çıkmaya karar verdi. Boston ve D.C. ortası trafiksiz, hiç durmadan en az sekiz saat demek. Amerikan otobanı da olsa yorucu. Tren ve oldukça kısa sayılabilecek uçak seferleri var. 15 bin dolar üzere cüzi bir fiyata 10-15 kişilik özel uçak bile kiralamak mümkün.
Ama Kılıçdaroğlu arabayla gelmeyi tercih ediyor, yanındakiler de şaşırıyor. Sabah Erdoğan’ın anayasa ve aile çıkışına cevap vermek, bunu da daha önce gündeme getirdiği Tipken Vakfı için yapılan gökdelenin önünde yapmaya karar veriyor. Çalışma arkadaşlarına “Gökdelen neredeydi, Washington’da mı, gidip önünde bir görüntü çekelim,” diyor. Gökdelenin yol üzerinde—dört saat mesafede—Manhattan’da olduğun öğrenince istikamet New York’a doğruluyor.
Gazeteciler, parti sözcüsü, öteki milletvekilleri planlandığı üzere tarifeli uçakla D.C.’ye geldiklerinde Kılıçdaroğlu hayli izlenen New York video’sunu daha yeni paylaşıyordu. CHP kelam konusu gökdeleni Erdoğan’ın ailesine yaptırdığını sav ediyor, Tipken Vakfı ise New York’ta öğrenci yurdu yapıldığını.
Gazetecileri bu türlü atlatıyor Kılıçdaroğlu. Hiçbir gazetecinin de aklına bir otomobil kiralayıp peşine düşmek gelmiyor. Türkiye’yi yönetme tezindeki bir başkan gezisi üzerine hayli spekülasyonlar yapılan ABD üzere bir yerde en azından sekiz saat ortadan kayboluyor. O sırada ne yaptığına dair hiçbir bilgi yok. Bildiklerimiz yalnızca parti yetkililerinden aktardığından ibaret.
NEW JERSEY’DE HAMBURGER YENİYOR
Kılıçdaroğlu’nun siyah Tahoe biçimi SUV stili özel aracını Boston’da da hizmet veren özel bir sürücü kullanıyor. Boston’dan New York’a dört saat boyunca hiç mola yok. New York’ta gökdelen inşaatının önünde bir görüntü çekiliyor. Akabinde hiç vakit kaybetmeden D.C. için yola çıkılıyor, zira akşam Johns Hopkins’in kentteki yerleşkesinde öğrencilerle buluşma var. Gecikileceği için toplantı saati 17:00’den 18:00’e itiliyor—Amerikan teamüllerinde alışılmadık bir son dakika değişikliği.
Kılıçdaroğlu’nun kara seyahatinde yanında basından sorumlu Ömer Topsakal (şeffaflık ismine not: 2019’a kadar Habertürk’te çalışıyordu), İBB lider vekili ve bu seyahatin tertibini üstelenen Selçuk Sarıyar ve bir de kameraman var. Keşke bir de yaka mikrofonu olsaymış.
New York ve D.C. ortası en âlâ ihtimalle bir dört saat daha. Grup muhtaçlık molası için New Jersey’de süratlice duruyor, bir hamburger yiyip yola devam ediyorlar. Johns Hopkins’deki görüşmeye de 10 dakika gecikmeli varıyorlar.
“PROGRAMINA HAKİM DEĞİLİM”
Ben Amerika’da Joe Biden’ın seçim kampanyasını takip ettim. Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler için seyahatlerini takip ettim. Hepsinde program evvelce saat saat muhakkak, bir milim bile oynamazdı. Biden’ın gezilerinde—Amerika’daki bütün kampanyalarında gelenek olduğu üzere—gazeteciler bir haber havuzu oluşturur, kendi ortalarında gelişmeleri an be an e-mail üzerinden duyurur. Amerikan Lideri için bir Türk gazeteci dış kapının dış mandalıdır, lakin her gün günde en az 10 tane e-mail alıyorum ve şeffaf demokraside Joe Biden’ın her gün ne yaptığına yargıcım. Erdoğan grubunun de tercih ettiği bir gazeteci olduğumu zannetmiyorum, fakat istediğim vakit seyahat programı çabucak yollanıyor.
Özgürlük ve şeffaflık vaat ettiğini argüman eden Kemal Kılıçdaroğlu’nun programına ise hakim değilim. ABD bir Türk siyasetçinin her gün gideceği bir yer değil, programın çok evvelden aşikâr olması ve detaylarıyla paylaşılması gerekirdi. Lakin yalnızca ben değil öbür gazeteciler de son dakikada, biraz da zorla, programa ulaşıyor. Seyahatin olup olmayacağı bile son ana kadar net değildi. Ben geziyi, oteli, programın taslağını CHP’deki bir sürü öteki kaynağımdan öğrendim.
Şeffaflık neden değerli biliyor musunuz?
Dün AK Parti’ye yakın biriyle konuştuğumda ısrarla şöyle dedi: “Kılıçdaroğlu durup dururken ABD’ye gidemez. İllaki bir yerde, bir saat de olsa biriyle görüşecektir, bir bilinmeyen buluşma vardır. Bunlar programda yer almaz, ya da dinlenme saati olarak yer alır. Bir akşam yemeği ya da sabah kahvaltısı olabilir.”
Basına kapalı görüşmeler, programın son an’a kadar aşikâr olmaması gerçekten de bu komplo teorilerini besliyor. Karşı tarafa bu türlü bir materyal vermeye ne gerek var?
Yanıt olarak “Keşke,” dedim. “Keşke o kadar ince hesaplar yapabilecek kadar usta ve kurnaz olabilse CHP.”
KOMPLO TEORİLERİ VE GERÇEKLER
Türkiye gündeminin son derece sıcak olduğu, seçim yarışının başladığı bir periyotta Kılıçdaroğlu’nun ABD’ye gelmesi başlı başına tartışma konusu. Neden artık? Bir sefer kentte IMF’in yıllık toplantısı, ayrıyeten Amerikan ordusunun geleceğini belirleyecek bir öteki kıymetli kongre yapılıyor. Kentin sokakları üniformalı askerler, emekli generaller ve boyunlarında delege kartlarıyla IMF’den borç istemeye gelen üçüncü dünya ülkeleri yetkilileriyle dolu.
D.C. bu iki büyük olaya kilitlenmiş durumda. Türkiye’deyse sansür yasası Meclis’ten geçirilmeye çalışılırken ana muhalefet partisi sekiz saatini otobanda boşa harcıyor, parti sözcüsü de bir koca günü geyik muhabbetiyle geçiriyor.
Kılıçdaroğlu uçakla gelse bile Salı günkü D.C. programında yalnızca Johns Hopkins’de 50 öğrenciyle buluşmak vardı; bir buçuk saat toplam.
Bu sekiz saatlik otomobil seyahati spekülasyonlara açık. Türkiye’de çok uzun vakittir siyaset gerçek ve bilgilerle değil, algıyla yapılıyor. Türkiye yönetme tezindeki bir önderin sekiz saat ortadan kaybolma üzere bir lüksü yok. Her şey bir yana, o çok değerli sekiz saat çok daha verimli harcanabilirdi.
ÖZKÖK NE YAZMIŞTI
Gazeteci müellif Ertuğrul Özkök salı günü “Kılıçdaroğlu’nun uçağındaki gazeteciler” başlıklı yazısında Oray Eğin’le ilgili ABD’ye giden gazetecilere ikazda bulunmuştu. Özkök şunları söz etmişti:
“Bu ortada Kılıçdaroğlu’nun takımındaki gazetecilere bir tüyo vereyim.
Haber Türk New York’taki müellifi Oray Eğin’i bu geziyi izlemek üzere görevlendirmiş.
B 777 takımındaki arkadaşlar, aman dikkat…
Oray çok renkli bir muharrirdir.
Hepinizi atlatabilir orada….
Gazetesi onu bir vakitler Orhan Pamuk’un Nobel merasimine göndermişti; vallahi biz Hürriyetçilere bile kök söktürmüştü orada…
B 747’de demir disiplin var. Bu türlü sıkıntılar olmaz lakin siz çok gri tonda kalabilirsiniz…
Tavsiyem biraz renkli izlenimler de yazın…”
